Allah mekândan münezzehtir
Sual: Hıristiyanlar da Vehhabiler gibi tanrı gökte diyorlar. Bu inanç İncillerde var mıdır?
CEVAP
Hazret-i İsa’nın, göğe çıkıp, Allah’ın sağına oturduğu ve Allahü teâlânın gökte olduğu inancı Hıristiyanlığa sonradan sokulmuştur. Hıristiyan İngilizler tarafından kurulan Vehhabi inanışına göre de tanrı gökte, Hazret-i Muhammed de sağ tarafında oturmaktadır. Kitabül-Arş isimli Vehhabi kitabında, “Allah Arş’ın üzerinde oturur, yanında Resulullaha da yer bırakır” deniyor. Hıristiyanlıkla Vehhabiliğin bu konuda da birbirine benzemesi tesadüf değildir. Ehl-i sünnet âlimlerinin hepsi “Allah mekândan münezzeh” buyuruyor.
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Allahü teâlâ, zamanlı, mekânlı, cihetli değildir. Bir yerde, bir tarafta değildir. Zamanları, yerleri, yönleri O yaratmıştır. Cahiller, Onu Arş’ın üstünde veya yukarıda gökte sanır. Arşı da, yukarısını da, aşağısını da O yaratmıştır. Sonradan yaratılan bir şey, kadim [ezeli] olana yer olamaz. Allah, madde, cisim ve hâl değildir. Benzeri, ortağı, zıddı yoktur. Bildiğimiz, düşünebileceğimiz şeyler gibi değildir. Nasıl olduğu anlaşılamaz, düşünülemez. Hatıra gelen her şey yanlıştır. O kâinatın ne içinde, ne de dışındadır. İçinde, dışında olmak, var olan iki şey arasında düşünülür. Halbuki kâinat, hayal mertebesinde yaratılmıştır. Hayal mertebesindeki âlemin devamlı var görünmesi, Allah’ın kudreti ile oluyor. (2/67)
Bir filmdeki cansız resimler, aynen canlı gibi hareket etmektedir. Bir kimse hayal kursa, hayalinde çeşitli işler yapsa, (Bu kimse, hayalinin içindedir, dışındadır) denemez. Çünkü hayal gerçek değildir. Rüya da hayale benzer. Rüya gören kimse, rüyasının ne sağındadır, ne solundadır. Rüyasında gözsüz görür, kulaksız işitir, dilsiz konuşur, yer, içer, hatta rüyasında rüya bile görür. Allahü teâlânın kudreti ile hep devam etse, insan rüyayı gerçek bilir, rüyadan başka hayat yok zanneder. Bu dünya hayatı da bir rüyadan ibarettir. Demek ki; kâinat hayal mertebesinde yaratıldığı için bize
var gibi görünmektedir. Ezeli ve ebedi var olan yalnız Allahü teâlâdır. O halde, Allah, hayal olan bu kâinatın içinde, dışında denemez. (Mektubat-ı Rabbani, Sefer-i Ahiret Risalesi)
Ehl-i sünnet âlimleri buyuruyor ki:
Allah, yukarıda, aşağıda, yanda değildir. Her varlık, Arş’ın altındadır. Arş ise, Onun kudreti, kuvveti altındadır. O, Arş’ın üstündedir. Fakat bu, Arş Onu taşıyor demek değildir. Arş, Onun lütfu ve kudreti ile vardır. O, ezelde, sonsuz öncelerde nasıl ise, şimdi hep öyledir. Arş’ı yaratmadan önce nasıl idi ise, ebedi sonsuz geleceklerde de, hep öyledir. Onda değişiklik olmaz.
İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:
Allahü teâlâ, mekândan münezzehtir. Ehl-i bâtıl, istiva, vech, yed gibi kelimeleri tevil etmedikleri için sapıtmışlardır. Allah’ın, Arşı istiva etmesi, Arşı hükmü altına alması demektir. (Hükümdar, Irak’ı kansız olarak istiva etti” demek, (Irak’ı kansız olarak ele geçirdi) demektir. Bu sapıklıklarına da (Selefin yolu) diyerek selef-i salihine, [Eshaba ve Tabiine] iftira ediyorlar. Yedullahtaki yed kelimesini el gibi düşünmemeli. Mesela, (Falanca şehir, filanca valinin elinde) denilince, o şehrin valinin elinin içinde değil, onun idaresi altında olduğu anlaşılır. İstiva, vech gibi kelimeler böyle tevil edilir. (İlcam-ül-avam)
Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri de buyuruyor ki:
Allahü teâlâ, zamanlı ve mekânlı olmadığı için, hazır ve nazırdır sözü mecazdır. Yani zamansız ve mekânsız [hiçbir yerde olmayarak] hazırdır [bulunur] ve nazırdır [görür] demektir. Allahü teâlânın bütün sıfatları zamansız ve mekânsız olduğu gibi, hazır ve nazır olması da, zaman ile ve mekân ile değildir. (S. Ebediyye)
Allah her yerde denmez
Sual: Allah mekândan münezzeh olduğuna göre, (O her yerdedir) demek caiz olur mu?
CEVAP
Her yerde demek de, mekân tayin etmek olur. Bütün mekânları yani her yeri yaratan, Allahü teâlâdır. Yaratılan, yaratana mekân olamaz. Bunun için, her yerde değil, (Mekândan münezzehtir) demelidir. Seyyid Abdülhakim-i Arvasi hazretleri buyuruyor ki:
(Allah her yerde hazır ve nazırdır) denirse, bunu mecaz olarak anlamak gerekir. Yani zamansız ve mekânsız, hiçbir yerde olmayarak hazır ve nazır demektir. Böyle olmazsa, Allahü teâlâyı
zamanlı ve mekânlı bilmek olur ki, bu da caiz olmaz.
Görüldüğü gibi, (Her yerde hazır ve nazır) sözünü bile mecaz olarak anlamak gerekiyor. (Allah her yerdedir) demekse, caiz olmaz.
Arşullah = Allah’ın Arşı
Sual: Bir kitapta okudum. (Şunlar Allahü teâlânın Arşında gölgelenir) deniyor. Buradan başka Arşların da olacağı anlamı çıkar mı?
CEVAP
Çıkmaz. Mesela (Allahü teâlâ, Salih Müslümanları Cennetine koyar, kâfirleri de Cehennemine koyar) dense, başka Cennet ve Cehennem olduğu anlaşılmaz. Yerler gökler, yıldızlar hepsi Allah'ındır. Arş’a, Arşullah = Allah’ın Arşı denmesi Arş'ın değerinin yüceliğini göstermektedir. Kur'an-ı kerimde Mekke'nin Rabbi diye geçer. Allahü teâlânın âlemlerin, herkesin rabbi olduğu bildirildiği halde, Rabbike [Senin Rabbin] ifadesi vardır. Senin Rabbin demek, âlemlerin Rabbinden ayrı değildir. Senin Rabbin ile Mekke’nin Rabbi ifadesindeki Rab, farklı değildir. Farklı olmadığı halde niçin ayrı ifade kullanılmıştır? Allahü teâlâ mekândan münezzehtir. Kâbe, kıymetli, şerefli yer olduğu için Beytullah, yani Allah’ın evi denmiştir. Arş da çok kıymetli, şerefli olduğu için Arş’ın Rabbi denmiştir. Allahü teâlâ, Mekke-i mükerremeyi emniyetli kıldı. Orada kan dökülmez. Av hayvanları avlanmaz ve yaş bitkiler koparılmaz. Bunun için bu şerefli beldeden bahsederken, Mekke’nin Rabbi denmiştir.
Arşa hakaret
Sual: Konuşurken heyecandan veya artistlerin rol icabı ağladığı gibi ağlayan bir hoca, bir duanın bir tesbihin önemini anlatırken (Bu tesbihi okuyunca Arş-ı âlânın beli çatırdar) diyor. Allahü teâlâ, Arşı övüyor. Bu hocanın böyle söylemesi caiz midir?
CEVAP
Caiz değildir.
Arşullah
Sual: Allah’ın Arş’a istiva etmesi, Allah’ın Arş’ı hâkimiyetine almasıdır deniyor. Zaten bütün mahlûkat Allah’ın hâkimiyeti altında değil mi? O zaman Arş niye özellikle belirtiliyor?
CEVAP
Allahü teâlâya göre, elbette Arş da diğer mahlûklar gibidir. Hepsini yaratan Allah’tır; fakat Arş, farklı özelliklere sahip olup yaratılmışların en büyüğüdür. Bunun için, Arş’a hâkimiyet
bildirilmiştir. Allahü teâlânın âlemlerin, herkesin Rabbi olduğu bildirildiği halde, Kur’an-ı kerimde, Mekke’nin Rabbi buyurulmaktadır. Yine Peygamber efendimize hitaben, Rabbike [Senin Rabbin] ifadesi vardır. Senin Rabbin demek, âlemlerin Rabbinden ayrı değildir. Senin Rabbin ile Mekke’nin Rabbi ifadesindeki Rab, farklı değildir. Farklı olmadığı halde, Resulullahın ve Mekke’nin önemini belirtmek için ayrı ifade kullanılmıştır. Allahü teâlâ mekândan münezzehtir. Kâbe, kıymetli, şerefli yer olduğu için Beytullah, yani Allah’ın evi denmiştir. Arş da çok kıymetli, şerefli olduğu için Arş’ın Rabbi denmiştir, Arş’a istiva etti denmiş, yani Arş’ı hâkimiyeti altına aldı denmiştir. Bunun gibi İstanbul valisi denince, Fatih’e, Beşiktaş’a Üsküdar’a karışmaz anlamı çıkmaz. En büyük olan İstanbul söylenince, ilçelerin de valinin hâkimiyetinde olduğu zaten anlaşılır.
İmam-ı Rabbani hazretleri de buyuruyor ki:
Arş, mahlûkların en şereflisidir. Her şeyden daha saf ve daha nurludur. Bunun için, ayna gibidir. Allahü teâlânın büyüklüğü orada görünür. Bunun içindir ki ona, Arşullah denir. Yoksa Allahü teâlâya göre, Arş da diğer eşya gibidir. Hepsi, Onun mahlûkudur. Yalnız Arş, ayna gibidir. Diğer eşyada bu kabiliyet yoktur. Aynada görünen bir insana, aynanın içindedir denilir mi? O insanın aynaya olan nispeti, karşısında bulunan diğer eşyaya olan nispeti gibidir. İnsanın, hepsine olan münasebeti aynıdır. Yalnız, ayna ile diğer eşya arasında fark vardır. Ayna, insanın suretini gösterebiliyor, diğer eşya ise göstermiyor. (2/67)