• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/nurullah kazan
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905324344126
  • https://www.twitter.com/nurullah kazan
  • https://www.instagram.com/kazan.nurullah
  • https://www.youtube.com/nurullah kazan
Site Haritası
DİNİ BİLGİLER
ETKİNLİK TAKVİMİ
osmanlı.padihşahlar

  

  


Gaybı kim bilir?

Gaybı kim bilir?
Sual: Gayb nedir? Gaybı kimler bilebilir?
CEVAP
Gayb, duygu organları ile veya hesap ile, tecrübe ile anlaşılmayan şey demektir. Gaybı ancak Allah bilir. O, Âlim-ül-gayb [gaybı bilen]dir (Haşr 22) ve Allâmül-guyûb [gaybları en iyi bilen]dir. (Sebe 48)
Bu konudaki birkaç âyet meali şöyledir:
(Allah’ın, gaybları en iyi bilen olduğunu hâlâ anlamadılar mı?) [Tevbe 78]
(De ki: Gaybı bilmek Allah’a mahsustur.) [Yunus 20]
(Göklerin ve yerin gaybı Allah’a aittir.) [Hud 123, Nahl 77]
(De ki: Göklerde ve yerde gaybı Allah’tan başka bilen yoktur.) [Neml 65, Hücurat 18]
Gaybı Peygamberler de bilmez. Bu konudaki birkaç âyet-i kerime meali şöyledir:
(Ben gaybı da bilmem.) [Enam 50, Hud 31]
(Gaybın anahtarları Allah’ın yanındadır.) [Enam 59]
(De ki: Eğer ben gaybı bilseydim elbette daha çok hayır yapmak isterdim.) [Araf 188]
Gaybı cinler de bilmez. Bir âyet meali:
(Cinler gaybı bilselerdi, zelil edici azap içinde kalmazlardı.) [Sebe 14]
Falanca hoca, filanca falcı gaybı biliyor demek küfür olur. Bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Falcının, büyücünün veya başka birinin gaybdan verdiği haberlere inanan, Kur’an-ı kerime inanmamış olur.) [Taberani]
Allahü teâlâ dilerse, Peygamberlerine bazı gayblarını bildirir. Bu konudaki iki âyet meali şöyledir:
(Allah size gaybı bildirmez; fakat dilediği Peygamberine gaybı bildirir.) [Al-i imran 179]
(Allah gayba kimseyi muttali kılmaz; ancak dilediği Peygamber müstesna. Çünkü her Peygamberin önünden ve ardından gözcüler salar.) [Cin 26, 27]
Hazret-i Musa, ledün ilmine sahip, yani Allah’ın kendisine gaybları bildirdiği bir zata, (Rabbimizin sana öğrettiği doğruyu bulmama yardım edecek hayra götürecek bir ilmi bana da öğretmen için, sana tâbi olmak istiyorum) dediği Kur’an-ı kerimde bildiriliyor. (Kehf 66)
Gaybları bilen, ledünni ilme sahip olan bu zatın Hazret-i Hızır olduğu bildirilmiştir. Resulullah efendimize ise, birçok gayblar bildirilmişti. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Saflarınızı tamamlayın. Çünkü sizi elbette arkamdan da görüyorum.) [Müslim]
(Rükû ve secdeleri düzgün yapın, Allah’a yemin ederim ki, sizin rüku ve secde yaptığınızı arkamdan görüyorum.) [Buhari, Müslim]
Gözde görmeyi yaratan Allahü teâlâ, diğer uzuvlarda da görmeyi yaratmaya kadirdir. Resulullahın bu mucizesini inkâr eden, Allah’ın kudretini inkâr etmiş olur. Resulullahın gündüz aydınlıkta nasıl görürse, gece karanlıkta da aynen gördüğü Buhari’deki hadis-i şerifte bildirilmiştir.
Evet, Allah’tan başka gaybı kimse bilemez. Bilir demek küfürdür. Bir gün Resulullah efendimizin devesi kayboldu. Münafıklar bunu fırsat bilip, (Hani göklerden, Cennetten, Cehennemden bahsediyordu. Kaybolan devesinin yerini bile
bilmiyor) dediler. Münafıkların bu sözü Resulullah efendimize ulaşınca, (Vallahi ben ancak Rabbimin bana bildirdiklerini bilirim. Şu anda Rabbim, bana devemin nerede olduğunu bildirdi. Devem, şu anda falanca yerdedir) buyurdu. Tarif edilen yere gidip deveyi bir ağaca bağlı olarak buldular. (Mevahib-i ledünniyye)
Ancak, Allahü teâlâ bildirirse Resulü de, evliyası da bilebilir. Bunun delillerini yukarıda genişçe bildirdik. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Kalbleriniz temiz olsa idi, siz de benim duyduklarımı duyardınız.) [İ. Ahmed, Taberani] (Bu hadis-i şerifteki gibi kalbi temiz olan Hazret-i Ömer, Medine’den İran’daki ordusunu görüp, komutanı Sariye’ye, “Dağa yanaş” demiştir. (Ş. Nübüvve)
Yine bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Geçmiş ümmetler içinde vukuundan önce bazı gaybları haber veren keramet ehli zatlar var idi. Ümmetimden de Ömer onlardandır.) [Buhari, Müslim]
Hazret-i Ömer’inki gibi başka evliyadan da birçok keramet görülmüştür. Kur’an-ı kerim bunu bildirmektedir. (Neml 38-40, Meryem 24, Al-i imran 37, Kehf 17,18)
Netice: Allahü teâlâ dilediğine gaybı bildirir ve o da gaybdan haber verir. (Avarif-ül-mearif)
Gaybı bilmek mümkün mü?
Sual: Kur’anda ana rahmindeki çocuğun cinsiyetinin ve yağmurun ne zaman yağacağının yani gaybın bilinemeyeceği açıklanıyor. Hâlbuki Günümüzdeki teknoloji sayesinde ultrasonla çocuğun cinsiyeti tespit edilebiliyor. Meteoroloji sayesinde hava durumu tahmin ediliyor. Bunu açıklamak mümkün müdür?
CEVAP
O âyet-i kerimenin meali şöyledir:
(Kıyametin ne zaman kopacağını ancak Allah bilir. [Nereye, ne zaman ve ne miktarda] yağmur yağdıracağını ve rahimlerde olanı da O bilir. Hiç kimse, yarın [hayır ve şerden] ne kazanacağını ve nerede öleceğini bilemez. Şüphesiz Allah, her şeyi bilendir, her şeyden haberdardır.) [Lokman 34]
Mensur, rüyasında ölüm meleğini görüp, ne kadar yaşayacağını sorar. O da, beş parmağını gösterir. Tabircilerden kimi beş yıl, kimi beş ay, kimi beş gün yaşayacaksın derler. İmam-ı a'zam Ebu Hanife
hazretleri, (Ölüm meleği, “Ben bunu bilmem, bu, Lokman suresindeki bilinmeyen beş gaybdan biridir” demek istemiştir) buyurur. (Medarik)
Gayb nedir? Bu bilinince, bu sualin cevabı gayet kolay anlaşılır. His organlarıyla, teknik bilgiyle, yani tecrübe ve hesapla anlaşılamayan şeylere gayb denir. Mesela Cennetin, Cehennemin ve meleklerin varlığı böyledir. Bir çocuğun büyüyünce, iyi mi, kötü mü, âlim mi, zalim mi olacağı gibi şeyler akılla, teknikle bilinmez.
Bugün ultrasonla veya başka yolla çocuğun cinsiyeti bilindiğine göre, bu gayb değildir. Bilinen bir şeydir. (Ana rahmindekini ancak Allah bilir) ifadesi, sadece cinsiyetle ilgili değil, (Çocuğun sağ salim doğup doğmayacağını, said mi şaki mi, yani Cennetlik mi Cehennemlik mi olacağını, ne işler yapacağı gibi hususları ancak Allah bilir) demektir. Bugün bile, cinsiyeti, belli bir aylıktan sonra ancak biliniyor. Üç aylıktan küçük çocuğun cinsiyeti bilinemiyor. Uzuvları teşekkül ettikten sonra bilinmesi normaldir. Bu aletle görünüyor, gayb değildir. Yahut anne karnı ameliyatla açılıp bakıldığında, çocuk erkek mi, dişi mi diye, görünce, gayb bilinmiş olmaz. Karnını yarmayıp da, bir aletle veya ultrasonla bilinirse, bu da gaybı bilmek olmaz. Aletlerle yağmurun gelişini görüp, yarın yağmur yağacak diye tahminde bulunmak da gaybı bilmek değildir. Sokakta, eve doğru gelen adamı pencereden görüp, (Birisi geliyor) demek, gaybı bilmek olmaz. Görmeden bilmek, gaybı bilmek olur.
Allahü teâlâ dilediklerine, mucize ve kerametle gaybı bildirebilir. Bunların bilmesi de, (Ancak Allah bilir) âyet-i kerimesine zıt olmaz. (Ancak Allah bilir) demek, (O bildirmedikçe kimse bilemez) demektir.
Kalblerden geçenleri bilmek
Sual: Kalblerden geçeni ancak Allah bilir diye bir âyet var mı?
CEVAP
Evet, birçok âyet-i kerime vardır. Birkaçının meali şöyledir:
(İnsanı ben yarattım ve nefsinin kendisine fısıldadığını [ne düşündüğünü] bilirim ve ben ona şah damarından daha yakınım.) [Kaf 16]
(Allah onların kalblerinin gizlediklerini de, açığa vurduklarını da bilir.) [Neml 74]
(Elbette Allah kalblerin içindekini hakkıyla bilir.) [Al-i İmran 119]
(Allahü teâlâ, kalblerinizde ne varsa hepsini bilir.) [Al-i İmran 154]
(Onlar, ağızlarıyla, kalblerinde olmayanı söylüyorlardı. Hâlbuki Allah, onların kalblerinde gizlediklerini elbette bilir.) [Al-i İmran 167]
(Onların kalblerinde olanı Allah bilir.) [Nisa 63]
(Allah kalblerde olanı bilir.) [Enfal 43, Zümer 7, Tegabün 4]
(Allah kalblerde olanı bilendir.) [Hud 5]
(Sözlerinizi gizleseniz de, açığa vursanız da birdir; O, kalblerde olanı bilir. Yaratan hiç bilmez mi?) [Mülk 13, 14]
Kalblerden geçeni yalnız Allahü teâlâ bilir. Bir de Onun bildirdiği enbiya ve evliya, Onun bildirdiği kadar bilir.
Gaybı bilmek
Sual: (Maide suresinin 117. âyetinde Hazret-i İsa’nın yaşarken gaybı bildiği, öldükten sonra bilmediği açıklanıyor. O halde ölmüş olan peygamberler de, evliya da gaybı bilemez; çünkü onlar ölüdür, işitmezler. Bunun için, şefaat ya Resulallah demek şirktir) diyen sapıklar var. Diriye işittiren Allah, ölüye işittiremez mi? Benim anladığıma göre, (Ölü peygamber işitmez) demekle, burada sorgulanan peygamber değil, Allahü teâlâdır. Ruh ölmediğine ve işiten ruh olduğuna göre, kâfir olsun, Müslüman olsun, her ruha Allahü teâlâ işittirmiyor mu?
CEVAP
Bildirilen âyet-i kerimenin meali şöyledir:
(Allah, “Ey Meryem oğlu İsa! İnsanlara, beni ve annemi Allah’tan başka iki ilah edinin mi dedin?” diye sorduğu zaman, “Hâşâ, hak olmayan sözü söylemenin bana yaraşmayacağını elbette Sen bilirsin. Sen, benim içimde olanı da bilirsin. Ben Senin zatında olanı bilmem. Ancak sen Allâm-ül guyubsun [gaybları en iyi bilensin]. Ben onlara sadece, bana emrettiğin gibi, “Rabbim ve Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin” diye söyledim. Aralarında bulunduğum müddetçe onlara şahittim. Beni aralarından aldıktan sonra, onları Sen gözlüyordun. Sen her şeye şahitsin.) [Maide 116, 117]
Bu âyet-i kerimeden, İsa aleyhisselamın, onların yanındayken gaybı bildiği, onların arasından ayrılınca bilmediği manasını çıkarmak yanlış olur. Hazret-i İsa, ölmeden göğe yükseltildiği halde, sualde, (Onun öldükten sonraki durumu bilmediği) söyleniyor.
Hâlbuki âyet-i kerimede, öldüğün zaman denmiyor, aralarından beni aldığın zaman buyuruluyor. Ayrıca, (Hazret-i İsa, aralarındayken onları o gözetliyordu, o ayrılınca artık Allah gözetledi) anlamı da çıkmaz.
Evliya da, Enbiya da, yaşarken gaybı bilmedikleri gibi ölünce de bilmezler. Bundan Allahü teâlânın diledikleri müstesnadır. Yani Allahü teâlânın, yaşarken de, vefat ettikten sonra da, kendilerine gaybı bildirdikleri, bunun dışındadır.
Bıçağa kesme, ateşe yakma özelliğini veren Allahü teâlâdır. Belli bir zaman için, bu özelliği kaldırabilir. Nitekim İsmail aleyhisselamı bıçak kesmemiştir. Babası İbrahim aleyhisselamı Nemrud’un ateşi yakmamıştır. Bu Allahü teâlâ için zor şey değildir. Ölü kimselerin işitmeleri ve iş yapmaları da, aynıdır. Bunlara itiraz etmek, Allahü teâlânın sonsuz kudretine itiraz olur.
(Ölü işitmez) demeleri de çok yanlıştır; çünkü ruh ölmez. İşiten ruhtur. Sadece Enbiyanın, Evliyanın ruhları değil, kâfirlerin ruhları da işitir.
Resulullah efendimiz, Bedir’de bir çukura gömülü ölmüş müşriklere, (Rabbinizin size vaat ettiğine kavuştunuz mu? Ben, Rabbimin söz verdiği zafere kavuştum) buyurunca, Hazret-i Ömer, vesika haline gelsin diye, (Ya Resulallah, leşlere mi söylüyorsun, onlar işitir mi?) dedi. Resulullah cevaben buyurdu ki:
(Rabbimin hakkı için söylüyorum ki, siz beni onlardan daha iyi işitmezsiniz; ama onlar cevap veremezler.) [Buhari, Müslim]
Ölülerin işittiklerine dair çok hadis-i şerif vardır. Birkaçı şöyledir:
(Eğer kabre konan kişi mümin ise, kabri genişletilir. Kıyamette insanlar diriltilinceye kadar kabri hoş kokularla doldurulur. Kabre konan kişi kâfir ise, demirden bir tokmakla başına vurulur. Öyle bir çığlık atar ki, cin ve insanların dışındaki bütün canlılar işitir. Kabri öyle daraltılır ki, kaburga kemikleri birbirine geçer.) [Buhari, Müslim]
(Kabir azabı vardır.) [Buhari] (Azap diriye yapılır.)
(Kabir, ya Cennet bahçesi veya Cehennem çukurudur.) [Tirmizi]
(Ölü kabre konurken, ayak seslerini işitir.) [Buhari] (Diri olan işitir.)
Bedir’de, falanca filanca öldü gitti denilince, öldü denmesin diye
Allahü teâlâ buyurdu ki:
(Fî-sebîlillah [Allah yolunda] öldürülenlere ölü demeyin. Bilâkis onlar diridir; ama siz bunu anlayamazsınız.) [Bekara 154]
Demek ki, can çıkmakla insan ölmüyor, ruhu bedenden ayrılıyor. Beden çürüse de, ruh işitiyor iş yapıyor. Hazret-i Hızır’ın ruhunun iş yapması, yardıma koşması da böyledir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Uhud’da şehid olan kardeşlerinizin ruhları, yeşil kuşlarla Cennete gitmiştir. Onlar Cennetin ırmaklarından su içer, meyvelerinden yiyip Arş’ın gölgesinde asılı altın kandillerle giderler, istirahat ederler. Yiyeceklerin, içeceklerin lezzetini ve orada yaşanan hayatın güzelliklerini tattıkları zaman, “Allahü teâlânın bizlere neler verdiğini kardeşlerimiz bilselerdi de, cihaddan çekinmeselerdi” dediler. Allahü teâlâ da, ben onlara, sizin durumunuzu bildiririm buyurdu.) [Müslim, Tirmizi, İbni Mace]
İşte o âyet-i kerimenin meali:
(Allah yolunda öldürülenleri ölü sanmayın, onlar Rableri indinde diridir ve Allah’ın bol nimetinden sevinç içinde rızıklanırlar. Arkalarından kendilerine ulaşamayanlara [henüz şehid olmamışlara, şehidlikte] korku olmadığını ve üzülmeyeceklerini müjdelemek isterler.) [Al-i İmran 169]
İlk âyette, (Allah yolunda öldürülenlere ölü demeyin, onlar diridir) diye ikaz ediliyor. İkinci âyette, bunların yiyip içtikleri de bildiriliyor. Yani hem ölmedikleri, hem de yiyip içtikleri bildiriliyor. (Ölü işitmez, iş yapmaz) diyenler, bu âyet-i kerimelere ve hadis-i şeriflere karşı gelmiş oluyorlar.
Peygamberler ve Evliya zatlar, şehidlerden elbette üstündür. Şehidler ölmeyince, yiyip içince Resullulah’ın ve Evliyanın ölmeyip yiyip içtikleri ve tasarrufta bulunmaları nasıl inkâr edilir ki?
Gaybı bilenler
Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Kalbleriniz temiz olsaydı, siz de benim duyduklarımı duyardınız.) [İ. Ahmed, Taberani]
Bu hadis-i şerifteki gibi, kalbi temiz olan Hazret-i Ömer, Medine’den İran’daki ordusunu görüp, komutanı Sariye’ye, (Dağa yanaş) demiştir. (Şevahid-ün Nübüvve)
Yine bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Geçmiş ümmetler içinde, olay meydana gelmeden önce bazı gaybları haber veren keramet ehli zatlar vardı. Ümmetimden de Ömer, onlardandır.) [Buhari, Müslim]
Hazret-i Ömer’inki gibi, başka Evliyadan da birçok keramet görülmüştür. Kur’an-ı kerim bunu bildirmektedir. (Neml 38-40, Meryem 24, Al-i İmran 37, Kehf 17,18)
Netice: Ölü olsun, diri olsun, Allahü teâlâ dilediğine gaybı bildirir; o da gaybdan haber verir. (Avarif-ül-mearif)
Münafıkların bilinmesi
Sual: Ebu Hüreyre, (Resulullah, âlemin yaratıldığı zamandan, yok olacağı güne kadar, olmuş ve olacak şeyleri bize bildirdi. Bunlardan bildirilmesi gerekenleri size bildirdik. Gerekmeyenleri, bildirmedik) diyor. Bu Peygamberimizin her gaybı bildiğini göstermez mi? Kıyamette Resulullaha, Eshabı arasına karışan münafıklar için söylenecek olan (Senden sonra onların neler yaptıklarını biliyor musun) sözü, buna aykırı değil mi?
CEVAP
Hayır, aykırı değildir. Bütün Peygamberler, gaybların tamamını değil, ancak kendilerine bildirilenleri bilir. İkinci sözün açıklaması şöyledir:
Resulullah efendimiz, münafıkların kimler olduğunu biliyordu, bunları tek tek Hazret-i Huzeyfe’ye bildirip, (Allahü teâlâ beni, onların cenaze namazını kılmaktan men etti) buyurdu. Hazret-i Huzeyfe’den başka kimse onları bilmiyordu. Resulullahın vefatından sonra, Hazret-i Ömer cenaze olduğu vakit, Hazret-i Huzeyfe’ye bakardı. O cenaze namazı kılarsa kılar, kılmazsa, o da kılmazdı. Ahirette de, o kimselerin münafık olduklarını elbette biliyordu. Onları orada rezil etmek için Allahü teâlâ öyle buyuracaktır. Nitekim bir insanın ne günah, ne sevab işlediği, kiramen kâtipleri denen meleklerce kayda alındığı halde, ahirette günah işleyen organlar da konuşacak, şahitler çoğalacaktır. Hiç kimse yaptıklarını inkâr edemeyecektir.


Yorumlar - Yorum Yaz
Nizam-ı Alem Ocakları

    FACEBOOK SAYFASI

  


AlışSatış
Dolar34.413134.5510
Euro36.357136.5028
Hava Durumu
DOST SİTELER

 

Osmanlı Padihşahları