Din adına dinin dışına çıkmamalı
Sual: Hep yumuşak hareket edilmesini bildiriyorsunuz. Neden hakkı mertçe ve sertçe söylemekten çekiniyorsunuz?
CEVAP
Biz hakkı, doğruyu olduğu gibi yazıyoruz. Şu veya bu şahısla ne işimiz vardır ne de alıp veremediğimiz. Ne bir menfaat beklentimiz, ne de bir mevki makam isteğimiz vardır. Ancak İslamiyet’i insanlara doğru olarak bildirmek lazım. Din ne sizin ne de bizim tekelimiz altındadır. Sizin ve bizim görüşümüzün de ne kıymeti vardır ne de dinde yeri vardır. Din adına dinin dışına çıkmamalı, fitne çıkarmamalıdır. Edille-i şeriyyeye göre İslamiyet’i anlatmak lazım. Bu insanların hakkıdır. Hem de en tabii hakkıdır. Bunu yapmak, doğru yapmak müslümanlık vazifesidir. Yanlış anlatanlar, aklına göre anlatanlar yarın hesabını veremeyecekleri gibi çok acı azaplara duçar olacaklardır.
Biz doğruları söylemeye devam edeceğiz, ama iyilikle, yumuşaklıkla. Biz, önüne gelene çatan, aslında kendi akıllarından başkalarınınkini beğenmeyen, fitne çıkaran, idareye baş kaldırtan mezhepsizlerden değiliz. Maksadımız, Allahü teâlânın kullarına hizmet olup, onların İslamiyet’i doğru öğrenmelerine, hidayete ermelerine vesile olmaktır.
Allahü teâlâ yumuşak olmayı emretmektedir:
(Rabbinin yoluna, hikmetle, güzel öğütle davet et, onlarla en güzel şekilde tartış!) [Nahl 125]
([Ey Resulüm] etrafındakilere yumuşak davranman, Allahü teâlânın sana bir kerem ve rahmetidir. Eğer kötü huylu olup, sert davransaydın hepsi dağılıp giderlerdi.) [Âl-i imran159]
Bir vaiz, (Zalim sultan karşısında doğruyu söylemek cihad olur) diye, Halife Memun’a, sert sözlerle nasihat etmeye başladı. Halife, (Ey vaiz, Allahü teâlâ, senden iyisini, benden kötüsüne gönderdiği halde, o, yumuşak konuştu) dedi. Vaiz, (Benden iyi ve senden kötü olan kim) dedi. Halife, (Benden kötü olan Firavun’dur, senden iyi olan da Hazret-i Musa’dır) dedi. Allahü teâlâ, Hazret-i Musa’ya, Firavun’a yumuşak şekilde nasihat etmesini emretmiştir. (Tâhâ 44)
Rıfk yumuşaklık demektir. Katılığın, kabalığın tersidir. Rıfk, mülayimlik, naziklik, yavaşlılık, tatlılık, güzellik, acımak, iyilik etmek, kısaca İslamiyet’e uymaktır. Yumuşak yerine sert ve kaba konuşan, fitneye sebep olur. Her zaman yumuşak davranmaya çalışmalı,
sertlikten kaçmalıdır! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Rıfk, hikmetin başıdır.) [Harâiti]
(Allahü teâlâ, hilmi sever.) [Taberani]
(Rıfk ile bereket hasıl olur.) [Taberani]
(Rıfkı olmayanın hayrı yoktur.) [Müslim]
(Allahü teâlâ refiktir her işte rıfkı sever.) [Buhari]
(Emr-i marufu rıfk sahibi fakihler yapar.) [İ.Gazali]
(Hilm sahibi olmak Peygamberlerin sünnetidir.) [Beyheki]
(Rıfk, insana ziynet verir, kusurlarını da giderir.) [İbni Hibban]
(Rıfk sahibi olan, dünya ve ahiret iyiliklerine kavuşur.) [Tirmizi]
(Rıfktan mahrum olan bütün hayırlardan mahrum olur.) [Müslim]
(Uygun sual sormak ilmin yarısı, rıfk, geçinmenin yarısıdır.) [Askeri]
(İnsanlara kolaylık ve rıfk gösteren mümin, Cehenneme girmez.) [Tirmizi]
(Mümin öyle yumuşaktır ki, yumuşaklığından dolayı ahmak sanılır.) [Beyheki]
(Hilm sahibi, gündüz oruç tutan, gece namaz kılanın derecesine kavuşur.) [Mekt.Masumiyye]
Sual: Eshab-ı kiram, İslamiyet’i tebliğ için, kilisede hizmet edip, haç mı taktılar?
CEVAP
Asla öyle bir şey olmadı ve olması da, mümkün olmaz. Çünkü, haram işleyerek, farz ibadet bile yapılmaz. Haç takmak, küfürdür. Küfre girerek, asla öyle bir şey yapılmaz.
Eshab-ı kiramdan, Müslüman olmadan önce, Hıristiyan olanlar vardı. Mesela, Selman-ı Farisi hazretleri, önce Mecusi iken, Hıristiyan oldu, kiliselerde hizmet etti. Şam’a geldi. Medine’de âhir-zaman Peygamberinin çıkacağını bir papazdan işitti. Hicretten sonra, Medine’ye gelerek, daha önce işitmiş olduğu alametleri gördü. Hemen iman etti. Çok halis Müslüman oldu. Ehl-i beytten sayıldı. Resulullahın huzurunda ve sohbetinde kemale geldi. Zahir ve batın ilimlerinde çok yüksek derecelere kavuştu.
Eshab-ı kiramın, Müslüman olmadan önceki hallerini anlatıp, kiliselerde hizmet ettiğini, haç taktıklarını söylemek, din
düşmanlığından başka şey değildir.