Kâfirlerin ve bid’at ehlinin iyilikleri
Sual: Kur’anda, (Zerre kadar hayır işleyen sevabını, zerre kadar şer işleyen de cezasını görür) denirken, kâfir - Müslüman, salih - fasık ayrımı yapılmıyor. Salih, fâsık, bid’at ehli ve kâfir ayrımı yapmak doğru mudur?
CEVAP
Elbette doğrudur. Yapılan iyilik ve ibadetlere sevab alabilmek için, önce iman şarttır. İmansız amel makbul değildir. İmanın da düzgün olması yani Ehl-i sünnet itikadında olması şarttır. Bid’at ehli, ahirette, yaptığı ibadetlerin ve hayır hasenatın sevaplarına kavuşamaz.
Türkiye’de oy kullanma yaşı 18’dir. Milletvekili seçilme yaşı 25'tir. Şimdi 17 yaşındaki bir gencin, (18 yaşındaki gençler, oy kullanıyorlar da, ben niçin oy kullanamıyorum. Bu ne adaletsizlik)
demeye hakkı var mıdır? 20 yaşındaki bir gencin de, (25 yaşındakiler milletvekili adayı olurken, ben niye olamıyorum) demesi normal midir? Bir avukatın, (Bana niçin doktorluk yaptırmıyorlar) demesi, bir doktorun da, (Bana niçin avukatlık yaptırmıyorlar. Böyle adalet olmaz) demesi normal midir? Birçok ülke, vizeli pasaportu olmayan kimseyi geri çeviriyor, ülkesine koymuyor. Böyle birinin, (Herkes gidiyor, beni niye koymuyorlar? Bu ne adaletsizlik) demesi elbette yanlıştır.
Dinin sahibi de Allahü teâlâdır. Kuralları koyan Odur. Birkaç ayet-i kerime meali şöyledir:
(Kâfirlerin faydalı işleri fırtınalı bir günde rüzgârın savurduğu küller gibidir. Ahirette o işlerin hiç faydası olmaz.) [İbrahim 18]
(De ki: Size en çok ziyana uğrayanları haber verelim mi? Onlar dünya hayatında iyi işler yaptıklarını sandıkları halde, çabaları boşa giden kimselerdir. İşte onlar, Rablerinin âyetlerini ve Ona kavuşmayı [dirilmeyi, hesabı, ceza ve mükâfatı] inkâr eden, bu yüzden amelleri boşa giden kimselerdir. Onlar için, kıyamet günü, hiç bir terazi tutmayız. [İyilikleriyle kötülüklerini ölçmeyiz çünkü amelleri boşa gitmiştir, tartıya girecek makbul şeyleri kalmamıştır.]) [Kehf 103, 104, 105]
(Kâfirlerin iyi işleri engin çöllerde görünen seraba benzer. Susayan kimse onu uzaktan su sanır; ama yanına varınca, umduğunu bulamaz.) [Nur 39]
Allahü teâlânın nimetleri, iyilikleri, her an insanların iyisine, kötüsüne, kâfir müslüman herkese gelmektedir. Herkese mal, evlat, rızık, selamet ve her iyiliği ayrım yapmadan göndermektedir. Çalışanın emeğini zayi etmemektedir. Mal sahibi, sıhhat sahibi, evlat sahibi, rızık sahibi çok kâfir vardır. Kâfirlere yaptıkları iyiliklerin karşılığı dünyada verilmektedir.
Bir âyet-i kerimenin açıklamalı meali şöyledir:
(Görüşleri kısa, akılları eksik olanlar, ahireti düşünmeyip her iyiliği, şöhret, mevki ve hürmet gibi dünya rahatlıklarını ve lezzetlerini kazanmak için yapıyor. Bu yaptıklarının karşılıklarını dünyada kendilerine tamamen verir, umduklarından birini esirgemeyiz. Bunların ahiretteki kazançları, yalnız Cehennem ateşidir; çünkü iyiliklerinin karşılıklarını almışlardır. Alacakları yalnız, bozuk niyetlerinin karşılığı olan Cehennem ateşi
kalmıştır. Hırs ve şehvetleri için, gösteriş için yaptıkları iyilikleri ahirette kendilerine yaramayacak, bunları Cehennemden kurtaramayacaktır.) [Hud 15 - S. Ebediyye]
Bununla beraber, dünyada herkese iyilik etmiş, cömert kâfirle, herkese zulmetmiş bir kâfir aynı cezaya çarptırılmayacaktır. Cehennemin yedi tabaka olması da bunu göstermektedir. Bir münafıkla, bir mürtedle, dünyada iyilikleri görülen kâfirler aynı yerde azap görmeyecektir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Kıyamette en şiddetli azabı, zalim hükümdar görür.) [Ebu Nuaym]
Zalim değilse, cömertse, insanlara iyilik etmişse, zalime göre daha hafif azap görür. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Allahü teâlâ, Cehennem bekçisine, cömert kâfir için, “Bunu cömertliği derecesinde hafif yere koy” buyurur.) [Deylemi, Ebu-ş-şeyh]
Neticede herkes yaptığı iyiliğin de, kötülüğün de karşılığını görür.
Fâsık müslümanlar yani itikadı Ehl-i sünnet olup da, günah işleyen müslümanlar, kâfirler gibi değildir; ancak onların günahları sevablarından çok olursa onlar da zarara uğrayanlardan olur. Sevabları çok olursa, Cennete gider.
Ehl-i sünnet ve ihlâslı kimsenin işlediği sevablar ise çok değerlidir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Yemin ederim ki, bir kimse, Uhud dağı kadar altın sadaka verse, Eshabımdan birinin bir avuç kadar arpa sadakasının sevabına kavuşamaz.) [Buhari]
Eshab-ı kiramın imanları çok kuvvetli ve ihlâsları çok fazla olduğu için böyle sevablara kavuşuyorlar. Eshab-ı kiramdan bazıları diğerlerinden daha yüksektir. Bunun için Hazret-i Ebu Bekir’in verdiği bir avuç hurmanın sevabıyla, diğer sahabeden birinin verdiği bir avuç hurmadan alacağı sevab arasında dağlar kadar fark vardır.
Bir fâsık Uhud dağı kadar altın sadaka verse, salih müslümanın ihlâsla verdiği bir avuç arpadan değerli olamaz. Bid’at ehlinin ise hiçbir iyiliğine sevab verilmez.